Clifford D. Conner - Halkın Bilim Tarihi
I. Bölüm
Hangi Bilim?
Hangi Tarih?
Hangi Halk?
HEPİMİZ OKUL KİTAPLARINDAN öğrendiğimiz bilim tarihine
aşinayız: Galileo'nun dünyanın evrenin merkezi olmadığını kanıtlamak için
teleskopu nasıl kullandığını, Newton'un ağaçtan düşen elma sayesinde yer
çekimini nasıl keşfettiğini; Einstein'ın basit bir denklemle zaman ve uzamın gizemlerini
nasıl çözdüğünü biliyoruz. Bu tarih, cehalet ve kafa karışıklığı dolu uzun
devrelerden meydana gelmiştir; bir devire noktayı koyan parlak bir düşünürün "Evreka!
''"sı tüm süreçleri özetler gibi. Bu geleneksel cesaret öyküsünde, Büyük
Fikirleri olan birkaç Büyük Adam, tüm insanlığın karşısında öne çıkmaktadır ve
bilimi tamamıyla borçlu olduğumuz işte bu kişilerdir.
Pisagor Efsanesi, bilime dair yapılmış ne varsa hepsinin
bireysel kahramanlara atfedilmesi yönündeki, belli ki hiç değişmeyen eğilimin
güzel bir örneğidir. Antik Yunan ve Romalı düşünürlerin, bu yarı efsanevi
öncüleri hakkında yaptıkları yorumlara ilişkin Walter Burkert şöyle bir
gözlemde bulunmuştur: "Sonraki çağlarda, kendi 'bilgelik' anlayışlarını
geçmişteki büyük kişiliklere yansıtmak ve modern bakış açısına göre 'bilim'
olarak tanımlananı onlara atfetmek doğal bir yaklaşımdı." Ne yazık ki günümüzde
de bu yaklaşım hala fazlasıyla göze çarpmaktadır.
Burada sizlere sunduğum halkın bilim tarihi ise, bunun
aksine, sıradan insanların bilimin yaratılmasına etkin bir biçimde nasıl katkıda
bulunduğunu göstermeyi hedeflemektedir. Bu, sadece halkın tarihi değil, aynı
zamanda halk için yazılmış bir tarihtir ve kitabın okuyucu kitlesi sadece
profesyonel bilim adamları ya da bilim tarihçileri değil bilimsel bilginin kökenini
öğrenmeye ilgi duyan herkestir. Kitabı oluştururken geçmişte yaşamış pek çok
insanın ortak çabasından da yararlandığım için, bu çalışmanın, aynı zamanda
halk tarafından ortaya çıkarılmış olduğunu söylersem de çok ileri gitmiş
sayılmam.
Temel hedefim, mütevazi insanlardan oluşan adsız
kalabalıkların - yani sıradan insanların - bilimsel bilginin ortaya
çıkarılmasına ve yayılmasına, aslında ne kadar çok katkıda bulunduklarını gözler
önüne sermektir. Isaac Newton'un "görülmeyeni görme" becerisi, kendisinin
de iddia etmiş olduğu gibi, "devlerin omuzlarında" oturmasına değil,
adı sanı duyulmamış, okuma yazması olmayan binlerce zanaatkarın (ve daha diğer
binlerce kişinin ) sırtına binmiş olmasına bağlanmalıdır.
Elbette, kuantum teorisinin formülünü ya da DNA'nın yapısını
doğrudan zanaatkar ya da köylülere borçlu olduğumuzu iddia etmek saçma olur;
ama eğer modern bilimi bir gökdelene benzetirsek, gökdelenin en tepesinde yer
alan son derece güzel işlemeler, yani yirminci yüzyılın dev zaferleri, sıradan
işçiler tarafından atılmış büyük temeller sayesinde var olur ve ayakta kalır. Eğer
bilim, en temel anlamıyla, doğaya dair bilgi demekse, bu bilginin doğaya en
yakın olan insanlar, yani avcı-toplayıcılar, çiftçiler, denizciler, madenciler,
demirciler, şifacılar ve diğer yaşam koşullarından dolayı her gün doğada
varolma mücadelesi veren insanlar sayesinde oluştuğunu görmek hiç de şaşırtıcı olmasa
gerek.
Sonraki bölümlerde detaylı olarak ele alınacak birkaç kısa
örnek bununla ne demek istediğimizi açıklayabilir. Günümüzde yenilebilen tüm
bitki ve hayvan türleri, daha yazıyı bilmeyen eski çağ insanları tarafından deneysel
olarak ve aslında bir nevi genetik mühendisliği yoluyla evcilleştirilmiştir.
Gıda üretiminin temelini oluşturan bilimsel bilgileri, günümüzün modern bitki
genetikçilerinden çok Columbus öncesi Amerika yerlilerine borçluyuz. Nispeten
daha yakın dönemlere baktığımızda bile, Amerikalı toprak sahiplerinin pirinç
yetiştirmek istediklerinde, pirinç tarlalarının ekolojisini bilen Afrikalı
köleler satın almak zorunda kalmış olduklarını görmekteyiz.
Benzer şekilde, tıp biliminin kökeni bitkilerin tarih öncesi
insanlar tarafından keşfedilmiş iyileştirici özelliklerine dair bilgilerine dayanır
ve bugün de tıpta hala bu bilgilerden yararlanılmaktadır. Avrupalılara sıtma
tedavisinde kınakına ağacı kabuğunun ne kadar etkili olduğunu gösteren Amerikan
yerlileriydi ve Kuzey Amerika'ya çiçek hastalığına karşı aşı kullanmayı gösteren
ilk kişi, Onesimus isimli Afrikalı bir köleydi . Genellikle Dr. Edward Jenner'a
atfedilen çiçek aşısının keşfi ise aslında Benjamin Jesty isimli bir çiftçi
tarafından gerçekleştirilmişti. Dahası, ondokuzuncu yüzyıla dek, tıp biliminin
gelişiminde, üniversite eğitimi almış ve aslında çalışmaları yeni tıbbi
bilgilerin elde edilmesi sürecini yavaşlatmış olan bilim adamlarından ziyade, yarı
okuryazar berber-cerrahlar, eczacı kalfaları ve "yasadışı" şifacılar
rol oynamıştı. 1580'li yıllarda kayıtlara geçmiş ilk sezeryan doğumu
gerçekleştiren, asıl işi domuzları hadım etmek olan, Jakop Nufer adında
İsviçreli bir köylüydü.
Amerika kıtasının ve Pasifik Okyanusu'nun coğrafya ve harita
bilgileri yerli halkların tecrübeleri üzerine kurulmuştur. Kaptan John Smith,
Chesapeake Koyu bölgesinin ünlü haritasını "vahşilerden edindiği bilgi
sayesinde" yaptığını açıklamıştı. Kaptan Cook'un Pasifik Adaları'nı
gösteren haritaları ise bölgenin yerlilerinden, denizci Tupaia tarafından
verilen bilgilere dayanmaktaydı. Gelgitler, okyanus akıntıları ve güçlü
rüzgarlara dair bilimsel verilerin kaynağı isimleri dahi bilinmeyen gemiciler
ve balıkçılardı; Benjamin Franklin, Gulf Stream akıntısının ilk haritasını oluşturduğunda,
bu haritanın tamamıyla "kendi halinde" balina avcılarından
öğrendiklerine dayandığını kabul etmişti.
Kimya, metalurji ve malzeme bilimleri de eski çağ
madencileri, demircileri ve çömlekçileri tarafından ortaya çıkarılmış bilgiler üzerine
kurulmuştur. Matematik, varlığını ve gelişiminin önemli bir bölümünü,
kadastrocuların, tüccarların, muhasebecilerin ve tamircilerin binlerce yıllık
tecrübelerine borçludur. Ve son olarak, on altıncı ve onyedinci yüzyılın
Bilimsel Devriminin en belirleyici özelliği olan ampirik yöntem ve bu yönteme
dayanan bütün bilimsel verilerde Avrupalı zanaatkarların atölyelerinden doğmuştur.
Eski toplumların "halk" bilgeliği ve kültürü,
sonraki dönemlerde hemen vazgeçilerek, yerini daha kesin bilimsel bilgiye
bırakacak türden düşük nitelikli bir bilgi değildi. Bugün, bilim dediğimiz şey
tamamen halktan ve zanaatten elde edilen bilgiler ile oluşturulmuştur; bugünkü
haline de bu kaynaklardan beslenerek ulaşmıştır. Bilim felsefecisi Karl
Popper'ın da dile getirdiği gibi bilgi, çoğunlukla, daha önceki bilginin
değişikliğe uğraması yoluyla ilerlemiştir.
Burada ana hatlarını çizdiğim yaklaşımın modern bilimin
kökenine dair tarafsız bir izahat oluşturmadığı düşünülebilir. Ancak uzun
zamandır, sosyete tarihçileri ile tarihin yazılı belgelere dayanan yapısı ve bu
belgeleri kimin yazacağına karar veren güç ilişkileri sebebiyle, tarihi
kayıtların dengesi ciddi bir şekilde bozulmuş durumdadır. Tüm dünyayı sadece
kendi beyin güçleriyle değiştiren Newtonlar, Darwinler ya da Einsteinlara dair
geleneksel romantik anlatılardan ibaret bir bilim tarihinden daha dengesiz ne
olabilir ki. . . Benim burada yaptığım sesi olmayanların sesini duyurmaya
çalışıp, zor bulunur kanıtları aramak ve bilhassa "arı kovanına çomak
sokmak". Yine de belirtmeliyim ki bu titiz araştırmanın amacı asla
bilimsel gelişimin bazı genel geçer unsurlarını yok saymak değil, daha ziyade
bu gelişimin temelinde yatan, pek bilinmeyen bir takım gerçeklerin bu konuya
nasıl ışık tutabileceğini göstermektir.
Böyle bir seçici yaklaşımın, bizleri mutlaka yanlış bir
sonuca götüreceği söylenemez. Her ne kadar adı sanı bilinmeyen, sıradan insanların
eylemleri üzerine odaklanmış olsam da, onların bilimsel bilginin üretimi
sürecindeki rollerini abarttığımı düşünmüyorum. Bilim dünyasının tanınmış Büyük
Adamlarının bu süreçte hiçbir rol oynamadığını ya da önemsiz olduklarını iddia
etmek gibi bir yaklaşımım da yok; ancak onların başarılarının zanaatkarlar, tüccarlar,
ebeler ve toprak işçileri gibi çoğu hiçbir zaman büyük adam olarak görülmemiş,
hatta bir kısmı sırf erkek olmadığı için ciddiye alınmamış kişilerin, bilime
çok önceleri yapmış oldukları katkılar üzerine kurulu olduğunu göstermek
istiyorum.
Kadınlar geleneksel kahramanlık anlatılarına hiçbir zaman
tam anlamıyla dahil edilmemişlerdir. Bunun nedeni kadınların genetik anlamda
erkekler kadar akıllı olmadıkları değil, tarih boyunca eğitim almalarını ve
bilimle ilgili meslek alanlarında var olmalarını imkansız kılan sosyal
bariyerlerle engellenmiş olmalarıdır. Ancak söz konusu, halkın bilim tarihi
olunca, kadınların katkıları çok daha fazla öne çıkmaktadır; çünkü kadınlar
nüfusun yarısını oluşturmaktadır. Ne var ki burada bile, bu oran pek güvenilir
olmayabilir zira kadınlar geleneksel olarak çoğu zanaattan mesleki anlamda
dışlanmıştır. Bu bağlamda, kadınlar her ne kadar denizcilik bilimine pek katkı
sağlayamamış olsalar da tıbbi bilimler alanında halk hekimi ya da ebe olarak
yaptıkları katkılar bunu fazlasıyla telafi etmektedir.
Sosyal açıdan alt tabakadan ve eğitimsiz insanların bilim
tarihine yapmış olduğu katkılara dair, tarihçilerin kanıt bulmak üzere
başvurmaya alışık olduğu türden yazılı kayıtlar yoktur. Lynn White, örneğin,
"tarihçilerin, kırsal hayata, oradaki yaşama ve çalışmalara karşı
ilgisizliklerini" "köylülerin pek azının okuryazar" olmasına
bağlar:
Sadece tarih değil, genel anlamda belgeler de köylüyü ve onun
iş gücünü sürekli elinin altında gören sosyal gruplar tarafından
oluşturuluyordu. Bu nedenle, kütüphanelerimiz toprak sahiplerine ilişkin
verilerle dolup taşarken, toprağı sahiplenmeye değer kılan çeşitli ve sık sık değişen
üretim yöntemlerine dair en ufak bir bilginin olmayışı çok şaşırtıcıdır.
Geleneksel, onsekizinci yüzyıl bilimsel tarım öyküsünün
kahramanları, Jethro Tull ve Charles "Turnip" Townshend gibi, deneyselliğe
açık ruhlarıyla ileriye doğru büyük sıçrayışların ardındaki itici güç oldukları
iddia edilen "gelişmekte olan toprak sahipleri" idi. Ancak Sanayi
Devrimi üzerine yapmış olduğu klasik çalışmasında T. S. Ashton, "Tull boş
kafalının tekiydi ve tarım tarihindeki önemi büyük ölçüde abartılmıştır,"
demiştir. Turpun bir tarım ürünü olarak tanıtılmasında Vikont Townshend'in rolü
hakkında ise "son zamanlarda yapılan çalışmalar, bu uygulamanın
başlatıcısı değil, popülerleşmesinde aracı olduğunu göstermiştir." Zaten
bu uygulamanın tek bir başlatıcısı yoktu; toplu bir başarı söz konusuydu. O
zamanlar, tarımsal deneyler "ülkenin genelinde çok sayıda adsız çiftçi
tarafından yapılmaktaydı" ve "yeni yöntemlere dair bilgiler toprak
kiracılarının yemeklerinde, tarım ve hayvancılık festivallerinde ve daha çok,
yerel çiftçilerin kurmuş olduğu topluluklarda gerçekleşen buluşmalar
aracılığıyla yayılıyordu. Daha büyük arazilerde, yeni ürün ve yetiştirme yöntemlerini
deneyenler zengin toprak sahipleri değil, onların, eli gerçekten toprağa ve
gübreye dokunan mütevazi toprak kiracılarıydı. Yeni tarımsal ürünler, "her
büyük yenilik gibi pek çok elin ve beynin ürünüydü."
"Toprağı sahiplenmeye değer kılan" köylü kaynaklı
bilginin ya da okuma yazmayı bilmeyen çoğu zanaatkarın hayata geçirdiği bilimsel
bilginin gelişimini arşiv araştırmalarıyla izlemek mümkün değildir. Ancak son
yıllarda, tarihçiler sadece "tarih öncesi" değil, daha yakın geçmiş
hakkında da yazılı kaynaklar olmaksızın çok şey öğrenilebileceğini göstermek
üzere antropolojik yöntemleri ele almaya başladılar. Üstelik, belgelerle desteklenemeyen
bazı iddialar da, alternatif olabilecek makul açıklamalar bulunmadığından,
geçerli varsayılabilmektedir; örneğin okyanuslardaki akıntılar ve hakim
rüzgarlarla ilgili bilimsel bilginin orijinal kaynağı denizciler ve
balıkçılardır.
Bu bilim tarihi incelemesinin kronolojik kapsamı Paleolitik çağdan
postmodern döneme dek mümkün olabildiğince geniş tutulmaktadır; ama bilerek,
özellikle bir döneme ağırlık verilmiştir: Modern bilim olarak bildiğimiz
kavramın kökenlerini de kapsayan, Milat'tan sonra ondördüncü yüzyıldan
onyedinci yüzyılın sonuna dek uzanan döneme. Coğrafi kapsam da
sınırlandırılmamıştır; ancak Avrasya topraklarının batı ucuna doğru
yoğunlaştırılmıştır. Tarihe bakış açım Avrupa merkezli değil; ancak bu konu,
Avrupa emperyalizminin dünyanın kalan kısımlarını ele geçirmesiyle oldukça sıkı
bağlantılı olduğu için, Avrupa' da yaşanmış olan olaylara yönelik çok daha
fazla dikkat gerektirmektedir.
Clifford D. Conner - Halkın Bilim Tarihi
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.