Andrew Shaffer - Aşkta Kaybeden Büyük Filozoflar
JOHN CALVİN
(1509-1564)
“Kutsal evliliğin peçesi, karı ve kocaya birbirlerine zevk
verme hakkı verir.”
Belki de hiçbir teolog, sevginin, evliliğin ve ailenin
günümüz Batı düşüncesindeki yerini John Calvin kadar belirlemedi. Zamanının en
etkili Fransız papazlarından olan Calvin, karı ve kocanın aile içindeki rolünün
yeniden tanımlanmasını, kadınla erkeğin eşit bir şekilde birbirlerine vesayet
ve nafaka davası açabilecekleri yeni bir boşanma hukuku oluşturulmasını sağlayarak
batı toplumunun karanlık çağlardan çıkmasına öncülük etti.
Calvin evliliği ciddi olarak düşünmeye başladığında 30
yaşındaydı. Dini kariyerinin henüz başındaki genç Calvin’in gözünde kadının
konumu hizmetçiden biraz daha iyiydi. “Hiçbir zaman bir kadınım olmadı, ileride
olur mu onu da bilmiyorum. Evlensem bile esas amacım kendimi lüzumsuz
endişelerden sıyırıp tamamen Tanrı’ya adayabilme olanağı elde etmek olacaktır.”
Arkadaşları bir yoldaş araması için onu teşvik etti. Calvin böylesi bir
birlikteliğin temellerini şöyle belirliyordu:
Ben, güzellik tarafından alt edilir edilmez her türlü günaha
kucak açan budalalardan değilim. Beni çeken güzellikler başka. Eğer kadın
kibirli değilse, mütevazı, uyumlu, alçakgönüllü ve sabırlıysa, bir de benim
sağlığım hakkında endişe ediyorsa işte o zaman umut var demektir.
Calvin’in destekçilerinden biri onu 1540 yılının başlarında
soylu bir aileden gelen genç bir Alman kızla tanıştırdı. Calvin, evin işlerini
üstlenebilecek ama aynı zamanda konuşabileceği bir eş istiyordu. Ancak anadili
Almanca olan bu kızla bazı iletişim sorunları olabileceğini düşünüyordu. Kızın
duygularını incitmek istemediği için biraz gönülsüz de olsa Fransızca öğrenmesi
şartıyla onunla evlenmeyi kabul etti. Ailesi hemen ilkbaharda düğün planlarına
başladı. Ancak Calvin aynı anda erkek kardeşini derhal daha uygun bir gelin
adayı bulma konusunda görevlendirdi (kardeşinin arayışı başarısızlıkla
sonuçlandı). Öyle görünüyor ki Calvin nişanlısının Fransızca öğrenebileceğine
pek ihtimal vermiyordu. Haklı çıktı. Düğün günü geldi ama evlilik
gerçekleşmedi.
Calvin aynı yıl daha uygun bir gelin adayı buldu: Idelette
de Bure. Bu aday, kendi cemaatinden birinin dul karısıydı. Bu yeni adayın ev
idaresinde tecrübesi, üstelik ilk evliliğinden iki de çocuğu vardı. Calvin’in
gözünde bunlar pratik bir aile başlangıç paketiydi. En önemlisi kadın,
Calvin’in dilini konuşuyordu. Bu sefer Calvin gerdek aşamasını geçti.
Evliliklerinin ilk birkaç haftası yatakta geçti ama hasta
olarak. Calvin bunun Tanrı’dan bir işaret olarak yorumladı ve çok tutkulu
olmaması gerektiğini düşündü. Aslında bu konuda pek bir ahlaki endişesi yoktu -
bkz. Kendi Sözleriyle Bölümü. Baştaki hastalık alametlerine rağmen Calvin kısa
sürede Bure’den kendi çocuğuna sahip olmak istedi.
Maalesef, kendi çocukları daha bebekken öldü. Calvin’in bu
trajediye dair yorumu oldukça stoacıydı: “Tanrım bana bir oğul verdi ama hemen
geri aldı.” Evlilikleri bunun dışında oldukça sorunsuzdu. Idellette 1549
yılında öldü, Calvin bir daha evlenmedi.
KENDİ SÖZLERİYLE
Utanılacak bir şey yok
Orta Çağ’ın diğer dini düşünürlerinin aksine Calvin’in
cinsellik hakkındaki düşünceleri oldukça pozitifti. Bakir yaşamın Tanrı’nın
emirlerinden biri olduğunu düşünmüyordu. “Tanrı’nın bize bahşettiği doğaya
karşı gelmek ve onun bize sunduğu hediyeleri aslında bizim için değilmiş gibi
görmezden gelmek Tanrı’ya başkaldırmaktır.” Evlilikte cinsellikten zevk almak
iyi bir şeydir. “Evliliğin kutsallığı, cinsellikte günaha ve utanca dair her
şeyin üstünü örter, onları günah olmaktan çıkarır, en azından Tanrı’nın gözünde
öyle görünmesini engeller.” Çünkü “karı ile kocanın sevişmesi saftır, iyi ve
kutsaldır.” Amin.
Andrew Shaffer - Aşkta Kaybeden Büyük Filozoflar
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.