Jack Foster - Fikir Nasıl Bulunur
BU FİKİRLERİ
BULACAĞINIZI BİLİN
Sorununuzun yüzlerce çözümü olduğunu, fikirlerin çevrenizde
dolandıklarını biliyorsunuz (umarım), peki o zaman neden onları bulup
yakalamıyorsunuz?
Şu üç olayı değerlendirin:
1. Bunun her zaman olduğunu görürsünüz: Adını bile duymadığınız
bir golfçü, büyük bir turnuvanın daha ilk günü liderliği ele geçirmiştir.
Gazeteler, onun hakkında yazılarla doludur. Herkes ondan söz etmektedir. O yeni
bir Palmer ya da Nicklaus’tur.
Ertesi gün, zavallı adam bir sürü deliği ıskalar ve yok olup
gider.
Ne olmuştur?
2. Bir keresinde Los Angeles Forum’da ben bir köşede bir
reklam filmi çekerken, öteki köşede Wilt Chamberlain faul atışı çalışması
yapıyordu. Topları toplayıp kendisine getiren üç çocuk vardı. Ben orada olduğum
sürece en azından 100 atış yaptı ve sadece üçünü kaçırdığını gördüm. Vay, vay,
vay! Müthişti. Aynı geceki maçta 12 faul atışından sekizini kaçırdığına tanık
oldum..
Ne olmuştu?
3. Kent dışında bir konuşma yapacaksınız ve bunu
serinkanlılıkla bekliyorsunuz. Konunuzu biliyorsunuz, ne söylemek istediğinizi
biliyorsunuz, bunları nasıl söyleyeceğinizi de biliyorsunuz. Bundan iyisi can
sağlığı. Aynanın karşısına geçip prova yapıyorsunuz. Kusursuz, 10 üzerinden
10’luk. Fakat tam kürsüye çıktığınızda bütün her şey kafanızdan uçup gidiyor ve
konuşmanız tam bir felakete dönüşüyor.
Ne oldu?
Ne olduğunu biliyorsunuz.
Söylemenin farklı yolları var, ama asıl olarak siz, Wilt ve
unutulup giden o golfçü - bilinçli ya da bilinçsiz olarak - üçünüz de işe
kendinizden kuşku duyarak başlamıştınız. Gerisi boş laf.
Golfçü ilk gün, Wilt antrenmanda ve siz de oteldeki odanızda
üzerinize düşeni başaracağınızdan emin olmanın rahatlığı içindeydiniz.
Ne var ki sonra her nedense, düşündüğünüz kadar iyi olup
olmadığınızdan kuşku duymaya başladınız. Golf çalışmasında, antrenmanda ve
oteldeki performanslarınız, kendiniz hakkındaki beyinsel imajlarınızdan daha
iyiydi.
Böylelikle de bedeniniz ve beyininiz, otomatik olarak
performansınızı, yeniden rahat edeceğiniz düzeye düşürdüler.
Bunun sonucunda da, hiçbir irade, çaba, antrenman ya da kararlılık,
performansınızı eski düzeyine çıkartamaz. Bunun nedeni, kendinize bakış açınızın,
ne olduğunuzu ve nasıl bir performans göstereceğinizi belirlemesidir. Hiçbir
çaba ve istek değil, sadece kendinize bakışınız.
Bu nedenle, performansınızı yükseltmenin tek yolu, kendinize
bakış açınızı geliştirmekten geçer.
Şimdi, eğer fikir yatkını olmak istiyorsanız, iki şeyi
baştan kabul etmelisiniz.
Birincisi, kendiniz hakkındaki düşünceleriniz, başarınızın
tek ve en önemli öğesidir.
Kişiliğiniz, davranışlarınız, diğerleriyle ilişkileriniz,
işteki verimliliğiniz, duygularınız, yetenekleriniz ve becerileriniz - kontrol
dışı olarak - kendi kendinizi nasıl gördüğünüzden etkilenir.
Bütün yapacağınız, olduğunuzu düşündüğünüz insan gibi davranmaktan
ibarettir. İşte bu kadar basit.
Bunu tartışmak bile gereksiz.
Eğer kendinizi başarısız görüyorsanız, başarısızlığa
uğramanız olasıdır. Yok eğer başarılı görüyorsanız, o zaman da başarı
kazanmanız olasıdır.
Yoksa görünürde başarısız gözükenlerin başarılı olup da,
başarılı gözükenlerin başarısızlığa uğramalarını başka nasıl
açıklayabilirsiniz?
“Başarabiliyorlar, çünkü başarabileceklerini düşünüyorlar”
der Virgil. Zafer hakkındaki özgüvene dayanan bu temel öğe, bugün de 2000 yıl
önceki kadar geçerlidir.
Henry Ford da aynı fikirde: “İster yapabileceğinizi, ister
yapamayacağınızı düşünün, haklısınız.”
Kısacası: Davranış, gerçeklerden daha önemlidir.
Bunun özgün anlamı, fikirlerle dolup taşan insanlarla,
içlerindeki yeteneği fikre dönüştüremeyen insanlar arasındaki farkın önemli bir
kısmının bu olmasıdır. Bütün yapmaları gereken, yapabileceklerine
inanmalarıdır.
Yapabileceğine inananlar, yapabilir; inanmayanlar ise
yapamaz.
İşte bu kadar.
İkincisi, William James’in “neslimizin en büyük buluşu” olarak
adlandırdığının bir gerçek olduğuna inanmalısınız. Buluş ne mi?
İnsanoğlu, yaşam düzeyini ve davranışlarını değiştirerek
değişir.
Jean-Paul Sartre da şöyle dile getiriyor: “İnsan, kendini
nasıl görüyorsa öyledir.”
Çehov ise şöyle der: “İnsan, inandığıdır.”
Daha fazla söze gerek yok.
Ama gene de çoğu insan, belki siz bile, kabul etmeyi
reddediyorsunuz.
Kendinize bakış açınızın, yaşamınızı sürüklediğini kabul ediyorsunuz
ama; bilgelerin, ebeveynlerin, kilisenin, doktorların, ozanların,
araştırmacıların, düşünürlerin, psikologların, öğretmenlerin, terapistlerin,
antrenörlerin ve yüzlerce kitaba konu olmuş binlerce gerçek yaşam deneyiminin
sunduğu bütün kanıtlara rağmen, kendi özgüveninizi değiştirebileceğinizi
reddediyorsunuz.
Yanılıyorsunuz, değiştirebilirsiniz.
Kabul edersiniz ki, “İnsan, yüreğinde kendini ne hissediyorsa
odur.” Ama gene de eğer yüreğinizde farklı hissetseniz de gene aynı insan
olacağınıza inanıyormuş gibisiniz.
Olamazsınız. Kendinizden farklı biri olursunuz.
Ya da yüreğinizde farklı düşünemeyeceğinizi, bugünkü bu düşüncenizin
sizi sonsuza kadar taşa dönüştüreceğini sanıyorsunuz.
Yanılıyorsunuz. Farklı düşünebilirsiniz.
Artık herkes, beynin, bedenin çalışma niteliğini
değiştirdiğini kabul ediyor. Bunu yapabileceğinin ve zaten yapmakta olduğunun
kanıtı inanılmayacak kadar çok.
Uyuşturucu bağımlıları, aslında etkisi olmayan avutucu ilaçlar
alıyor ve hiçbir yoksunluk belirtisi göstermiyorlar, alerji çekenler plastik
çiçeklerle avunuyor, yüksek tansiyon ve yüksek nabzı olanlar düşünce yoluyla
bunları düşürüyor, sevilmeyen çocuklar psişik olarak büyümelerini durduruyor, kanser
hastaları ansızın iyileşmeye başlıyor, umarsız kötürümler Lourdes’den yürüyerek
çıkıyorlar...
Dünya kadar örnek var.
Fakat düşündüğünüzde, tek bir şeyin (beynin) başka bir şeyi
değiştirdiği (beden) kavramını kabul etmek, devasa bir adım, müthiş bir adım,
hatta belki de değişmez niceliklerle (kuantum) ölçülebilecek bir adım. Sizden
bütün istediğim küçük bir adımı kabul etmeniz; beynin beyni değiştirebileceğini.
Kabul edin. Çünkü gerçek bu.
Ardından özgüveninizi değiştirmeye başlayın.
Bu kitabın bunu anlatacağını düşünmüyorum, sadece şunu
söyleyebilirim: Eğer kendinize “asla fikir üretmediğinizi” söylerseniz, asla
üretemezsiniz.
Tersine, her gün kendi kendinize, fikirlerle dolduğunuzu, fikirlerin
kafanızdan tıpkı suyun pınardan fışkırdığı gibi fışkırdığını söyleyin. Her gün.
Hayır, gün boyunca yineleyip durmanıza gerek yok. Çok geçmeden, yarattığınız bu
yeni beyinsel görüntünüze göre yaşamaya başlayacaksınız.
Kuşkusuz kitaplıklar ve kitapçı dükkânları, özgüveninizi
nasıl değiştireceğinizi sizlere benden daha iyi anlatacak kitaplarla dolu: The
Magic Believing (Büyülü İnanç); Change Your Life Now (Yaşamınızı Şimdi
Değiştirin); Psycho-Cybernetics (Psiko-Sibernetik);
Think and Grow Rich (Düşünün ve Zengin Büyüyün); The Power
of Positive Thinking (Olumlu Düşünmenin Gücü); Life’s Too Short (Yaşam Çok Kısa),
Unlimited Power (Sınırsız Güç)... Liste uzayıp gidiyor.
Birini alın ve okuyun.
Herkes temelde aynı şeyi söylüyor. Kendi hakkınızdaki
düşüncelerinizi değiştirmekle, yaşamınızı da değiştirebilirsiniz.
Ve bunu söyleyenlerin hepsi de yerden göğe kadar haklı.
Kabul edin.
Bir kere fikirlerin var olduğuna ve onları bulacağınıza
inanırsanız, büyük bir dinginliğe bürünürsünüz. Bu, bugün sizin her zamankinden
daha çok gereksinim duyduğunuz dinginliktir.
Nedeni mi?
Bugün, bu yola gireceğinizi düşünmemiştiniz de ondan.
Bilgisayarlar, fakslar, modemler, e-posta, sesli posta,
şebekeler ve internet hepsi de yaşamlarımızı daha yalın ve daha kolay hale
getirmeyi amaçlıyor. Bizlerin de fikir üretmek için daha fazla zamanımız olduğu
varsayılıyor.
Ne var ki çoğu için - belki sizin için de - yaşanan bunun tam
tersi. Zamandaki bu daralma, aslında elektronik aletlerin yarattığı zamanı
çalıyor. Öyle gözüküyor ki, yapabileceğinizin iki katını yapmak için daha az
zamanınız kalıyor.
Durun, sakin olun. Fikrin dışarılarda bir yerlerde olduğunu
biliyorsunuz. Onu bulup yakalayacağınızı da biliyorsunuz.
Zaman için endişelenmeyin. Her ne kadar bazı fikirleri yakalamak
diğerlerine göre uzun zaman alsa bile, bir fikri yakalamak tuhaf bir şekilde
zamana bağlı değildir. İşyerlerine ya da programlara hatta iş yüküne de bağlı
değildir.
Bir fikri yemek yerken de arayabilirsiniz, duş alırken ya da
köpeğinizi yürüyüşe çıkarttığınızda da. Hatta arabanızı çalıştırdığınız ya da
ışığı açtığınız anda bile yakalayabilirsiniz onu.
Bir fikri yakalamak, onun varlığına duyduğunuz inanca
bağlıdır. Üstelik, bu inanç da kendi içinizdedir.
İnanın.
Jack Foster - Fikir Nasıl Bulunur
Bir sonraki bölüm hazırlandığında linki burada olacaktır
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.